28 Aralık 2008 Pazar

Alıç


Alıç (Crataegus oxyacantha);10 metreye kadar yükselebilen, dikenli, beyaz veya pembe çiçekli bir ağaçtır. Meyveleri 6-10 mm çapında, 1-3 tohumlu, esmer-kırmızı veya kırmızı renklidir. Hafif ekşimsi lezzetli meyveleri yenilmektedir.


Alıç ağacının yaprak, çiçek ve meyveleri Orta Çağdan beri özellikle kalp destekleyici ve kalp-damar sistemi fonksiyonlarını normalize etmek için kullanılmaktadır. Herbiri, bitkiye çok güçlü antioksidant özellikler veren flavonoid (flavonlar) bileşikleri açısından oldukça zengindir. Alıç, kalp-damar sistemi (cardiovascular system) üzerinde pozitif etkiler gösteren 3 grup ana bileşik içerir. Bu bileşikler; triterpenoid saponinler (triterpenoid saponins), aminler (amines) ve flavonlar (flavonoids) ’ dır.


Alıç’ ın antioksidant etkisi, serbest radikal oluşumunu engelleyerek (inhibe ederek) kalbin tümünü olumlu yönde etkilemektedir. Avrupalı araştırmacılar, bu bitkinin kalp ve beyne olan kan akışını ve kalbin kasılma gücünü artırdığını, kalbi düzensiz atışlara (kalp ritm bozukluğu) karşı koruduğunu ve kan basıncını (tansiyon) dengelediğini göstermişlerdir. Alıç içerisindeki etken maddeler kalp kasları dejenerasyonunda ve koroner damarlardaki daralmalar sonucu gerekli miktarda kanın ve oksijenin kalp kaslarına gönderilememesi durumundaki oksijen yetersizliğine karşı da kalbin korunmasına yardımcı olmaktadır.


Alıç, damarları genişleten bioflavononid’ ler açısından da oldukça zengindir. Bu bileşikler çok güçlü antioksidanlar olup; kalbe oksijen ve kan akışının artmasına yardımcı olurlar. Bu durum kalbin kan deveranı için harcamak zorunda olduğu gücü azaltır ve kalbi rahatlatır.


Ayrıca bioflavonoid maddeler kan damarlarının çeperlerini güçlendirir ve vücudun diğer bölgelerine olan kan akışını da düzenler. Alıç içerisindeki bileşiklerin kolesterolü ve damarlardaki plaket oluşumunu da azalttığı gösterilmiştir. Kalp hareketlerini yatıştırıcı ve düzenleyici olarak, tehlikesizce uzun zaman kullanılabilir.


Alıç, çeşitli kalp ve kan dolaşımı hastalıklarında rahatlıkla kullanılabilecek ender bitkilerden en başta gelenidir. Kalp ritim bozuklukları (arrhythmias), sinirsel kalp çarpıntıları, kalp yetmezliği, ağır enfeksiyon hastalıkları sonrasındaki kalp kasları zafiyeti, kalp krizi sonrası, yüksek kan basıncı, damar sertliği alıç meyvesinin başarıyla kullanılabileceği alanlardır. Alıç, bedendeki sıvı birikimlerinin dışkılanmasını da sağlayabilir.

Ayrıca; sinir sisteminde yatıştırıcı, spazmları azaltıcı, idrar söktürücü etkileri de vardır. Alıç’ ın içerdiği maddelerde vücudda birikme, zehirlilik ve alışkanlık yapma gibi özellikler olmadığından uzun süreli kullanıma uygundur.

Isırgan otu


Isırgan Otu (Urtica diocia / urens); kökünden başlamak üzere, kökü, yaprakları, tohumları bile şifalı olan bir bitkidir. Eski çağlarda da büyük bir saygınlığa sahipti. Albrecht Dürer (1471 - 1528) bir tablosunda, elinde ısırganotu olan bir meleğin Tanrı katına uçusunu canlandırmıstı. İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde (Tüylerde bulunan histamin ve asetilkolin) korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmişti. Eğer kendini koruyamamış olsaydı, haşarat ve hayvanlar onu çoktan yok etmişlerdi. Büyük ısırgan otu (Urtica diocia L.), çok yıllık ve otsu bir bitkidir, boyu bazen 1 m'yi geçer, yapraklar koyu yesil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Küçük ısırgan otu (Urtica Urens L.), bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Duvar kenarları ve harabeliklerde bol olarak görünür.Her iki türün de yaprakları 2-4 cm uzunlukta, oval veya kalp biçimindedir. Taze iken deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Dızlağan ve dikenli ısırgan isimleriyle de bilinir. Türkiye' de her iki tür de yetişir.


Egzema ve egzemaya eşlik eden baş ağrılarıısırgan otu çayı ile iyileştirileilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzemalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyleştirmek gerekebilir. Isırganotu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırganotu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları, da bitki çayı ile iyileştirilebilirler. Aynı zamanda da dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir. lkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlanarak içilebilir. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz papatya veya nane ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler.


Isırganotu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca haşlanır (kaynatılmaz). Isırganotu, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Mikroplu hastalıklarda ve mikrop salgılanan hallerde de bitki çok iyi bir yardımcıdır. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. Işte bu durumlarda, demir içerikli taze ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalısma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Safrakesesi rahatsızlığı ve kansızlık durumlarında da bitki çayı fayda sağlayacaktır. Ödemlerde, ısırganotu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.


Taze ısırganotu yaprak ve kökünün kaynama suyuyla baş yıkanabilir ve saçlar canlanarak, sık bir biçimde büyümeye başlarlar. Her tür saça özellikle iyi gelen ısırganotu tentürünü herkes kullanabilir. Kafa derisi kepeksiz, saçlar sık, yumuşacık ve parlak! Damar tıkanıklıklarında da (baldırlarda), ısırganotu çok büyük yardımlar sağlar. Bu hastalığı çeken bazı kişiler, ağer zaman geçirmeden, ısırganotu kökü ayak banyoları yapacak olurlarsa, olası bir bacak empütasyonundan kurtulabilirler. Her tür kramp, nerden gelirse gelsin, kan dolaşımı bozukluğunun habercisi olabilir. Böyle durumlarda, bitkinin kaynama suyula masaj veya banyo yapmak fayda sağlayacaktır. Bu durum, koroner damarlarının daralması gibi özel durumlarda da geçerlidir. Belden yukarısı banyo küvetine doğru eğilir ve kaynatılmış bitkinin ılık suyuyla kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır. Siyatik, lumbago ve kollarda, bacaklarda oluşan sinir iltihaplanmalarında, ağrılı bölgelere, yapraklı taze ısırganotu dalı hafifçe sürülür. Örneğin siyatikte, ayak ekleminden başlamak üzere, dıştan kalçaya kadar ve oradan da bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşca sürülür. Bu iki kere daha yenilenir ve son olarak, kalçadan başlayarak aşağı doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelere de aynı biçimde uygulanır. Isırganotunun sebep olduğu kaşıntıyı önlemek için, işlem sonunda o bölgeler pudralanır.


Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, şifalı gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin. Kendi sağlığınız için bir şeyler yapabildiğinize sevinin! Ama ama en önemlisi sadece ihtiyacınız kadar bitki toplayın. Eğer sadece yaprak ve saplara ihtiyacınız varsa kesinlikle bitkiyi köküyle beraber sökmeyin. Bir bölgedeki tüm bitkileri tamamen koparmayın. Gelecek yıllarda da bitkinin neslini sürdürmesine izin verin!
Kullanım Biçimleri:


Çay Hazırlamak:
Yaprak Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırganotu, orta boy bir su bardagı dolusu kaynar suyla haşlanır , 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay aç karnına veya öğün aralarında tatlandırılmadan içilir. Kokusunu veya tadını rahatsız edici bulanlar çaylarına biraz nane ilave edebilirler.


Kök Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine getirilir, 4-5 dakika kaynadıktan sonra, ateşten indirilip 5-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
Tohum Çayı: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır, üstü kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, yemeklerden yarım saat önce soğutulmadan içilir.


Isırganotu Tentürü: Ilkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler bol suda iyice yıkanır, elden geldigince ince kıyılır ve bir sisenin bogazına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkacak kadar 35-40 derece etil alkol eklenir, hergün çalkalanarak güneste 14 gün boyunca bekletilir ve süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli siselerde, serin bir yerde yıllarca saklanabilir.


El ve Ayak Banyoları: Iki avuç dolusu yıkanmıs kök, sap ve yaprak, 5 litre soguk suya konularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır. Banyo sırasında bitkiler suyun içinde kalabilir. Bu banyo suyu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.
Saç Yıkamak: 4-5 avuç taze veya kurutulmus yaprak, 5 litre suya koyulur, agır ateste kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür. Kök kullanıldıgında ise, 2 avuç dolusu ince kıyılmıs kök, 10-12 saat soguk suda bekletilir, sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır ve demlenmesi için 10 dakika beklendikten sonra süzülür. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı sabun gerekir.

Sarımsak


Anavatanı Hindistan olan mutfağımızdan eksik etmediğimiz sarmısağın tarihi insanlık kadar eskidir .Tarihin ilk çağlarında Sümerler’in sarımsağı bildikleri ve ilaç olarak kullandıkları elde edilen arkeolojik kayıtlardan anlaşılıyor. Eski Mısırlılar’ın da sarımsağı yediklerini ve ilaç olarak kullandıklarını biliyoruz. Tarihi kayıtlardan Gizek Piramidi’ni yaptıran firavun Keops’un (IV. Hanedan) inşaat sırasında işçilere bol miktarda sarımsak yedirdiğini öğreniyoruz.
Sarımsağı İsrail oğulları Mısır’dan Filistin’e getirdiler. Oradan Anadolu ve İyonya’ya yayıldı. Bu kıymetli nebat ancak Haclı seferleri sırasında ilk defa Fransa’ya getirildi. Ve Avrupa bu suretle sarımsağı öğrenebildi.

Sarmısak bugün dünyanın her tarafında yetiştirilmektedir.
Boyu 70 cm bulur. Temmuz ve ağustos aylarında çiçek açar.
Sarmısak A,B1 B2,PP ve C vitaminleri ihtiva etmektedir. Bileşiminde ALLİCİN ve DİALLYLDİSULFİD adlı iki aktif bulunmaktadır.

Sarımsaktaki kötü koku ihtiva ettiği kükürtten ileri gelmektedir. Bu kokuyu gidermek için sarmısak yedikten sonra bir avuç maydanoz veya bir kahve tanesi çiğnenir.
Sarımsağın ihtiva ettiği yağ (Oleum allicine ) 1944 senesinde J. Cavallito ve J. Bailey adlı iki bilim adamı tarafından keşfedilmiştir. Bu iki bilim adamı elde ettikleri yağa Allicin (06 H 10 OS 2 ) adını verdiler. Bu yağ öyle kıymetli bir devadır ki ,1 miligramı 15 OE penisilinin aktivitesine eşittir.

Hepimizin aklına geliyor. Maalesef mikroplarla iç içe yaşıyoruz. Yiyecekler kontrolsuz. Gecekondu mahallelerinde kanalizasyonlar yollara akıyor. Buna rağmen salgın hastalıklar meydana gelmiyor. Bunun sebebi sarmısaktır. Bizleri salgın hastalıklardan sarmısak koruyor. Yalnızca mikrobik hastalıklardan mı koruyor? Hayır. Avrupa’da ölüm sebebi olarak 1. ve 2 . sırada olan kanser ve damar hastalıklarına karşı da koruyor.
Bugün dünyada en fazla sarmısak yenen ülkeler ararında Bulgaristan ilk sırada alıyor. Bulgaristan’da kanser ve damar sertliğinden ölenleri sayısı Avrupa’ya nazaran 6-7 misli düşük. Tek sebep var. Sarmısak.

İsveçli çocuklar okula giderken sarmısak yiyor. Zira sarımsağın çocukları çocuk felcine karşı da koruduğu anlaşıldı.

FAYDALARI:
1)Ölümlere sebep olan atardamar kireçlenmesine iyi gelir
2)Yara ve çıbanları iyileştirir.
3)Krampları yok eder.
4)Akciğeri,karaciğeri,Safra kesesini ve kalbi kuvvetlendirir.
5)Bağırsak kurtlarını, diğer parazitleri öldürür.
6)Mide ve bağırsakları dezenfekte eder. Zararlı bakterileri yok eder.
7) İştahı açar.
8)Nezleyi yok eder, nefes borusu rahatsızlıklarına,bronşite çok iyi gelir. Veremliler bilhassa sarımsak yemeleri tavsiye edilir.
9)tansiyonu düşürür.
10)Ateşi düşürür.
11)Bağırsak gazlarını ortadan kaldırır.
12)Grip mikrobunu öldürerek vücudu bu hastalığa karşı korur.
13)İdrar yollarında taş oluşumunu engeller.
14)Kalp adalelerini güçlendirir.
15)Kalbi besleyen kroner damarları genişletir.
16)Cinsel gücü arttırır.
17)İdrar söktürür.
18)Vücudu sivrisinek ve haşerelerden korur.
19)Safra salgısının salınımını arttırır.
20)Kabızlığı önler.
21)saç dökülmesini yavaşlatır.
22)Sesi güzelleştirir.

Lahana


Lahana’ nın, Beyaz lahana, kırmızı lahana ve kara lahana olarak üç çeşidi vardır. Potasyum, kalsiyum, kükürt, demir, bakır ve magnezyum gibi mineraller ve B, C ve E vitaminleri bakımından oldukça zengindir. Bütün bu Vitamin ve minerallerin yanı sıra kanser hücrelerinin çoğalmasını engelleyen karoten isimli bir madde de barındırmaktadır.
Lahananın Faydaları: Vücuttaki mikropları öldürür, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücut direncini arttırır. Meme kanseri, rahim kanseri ve bağırsak kanseri başta olmak üzere kansere karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Kansızlığa faydalıdır. Astıma iyi gelir. Öksürüğe va balgama iyi gelir. Doğal afrodizyaktır, cinsel gücü ve isteği arttırıcı özelliğe sahiptir. İdrar söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir. İştah açar. Romatizma ve siyatik ağrılarını azaltır. Çiğ lahana ve lahana suyu başta mide ve bağırsak ülseri olmak üzere ülsere karşı koruyucudur ve iyileştirmeye yardımcı olur. Kandaki şeker miktarını düşürür. Göğüs ucu çatlaklarına iyi gelir. Ses kısıklığını giderir. Sarılık ve safra kesesi rahatsızlıklarında faydalıdır. Uzmanlar, sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamininin, mide ve bağırsakların iç yüzeyini koruduğunu, oralardaki yaraların iyileşmesini sağladığını da vurgulayarak, bu sebzenin, yaşlanmayı önleyici ve kalp krizine karşı koruyan bir mineral kabul edilen selenyumun kaynağı olduğunu hatırlatıyor. İçeriğindeki antioksidan maddeler sayesinde felç, kalp rahatsızlıkları ve katarakta karşı koruyucu özelliklere sahiptir.
Lahana Nasıl Tüketilir: Lahana Yemeği, turşusu yapılarak çiğ olarak ya da haşlanarak suyu tüketilir. Haşlanmış lahananın suyu nezleye ve öksürüğe faydalıdır. Lahana’ nın tohumları kurt düşürücüdür. Lahana suyu sivilcelere iyi gelir cilde canlılık verir. Lahana kaynatılıp balla tatlandırılarak 1 su bardağı içilirse bronşite iyi gelir. Kara lahana kaynatılıp balla tatlandırılarak içilirse anne sütünü arttırır. Lahana çiğ olarak yenildiğinde içeriğindeki A vitamini sayesinde gözlere iyi gelir, görme gücünü artırır. Yanık ya da böcek sokması durumlarında, iyice ezilen bir lahana yaprağı sorunlu bölgeye koyulur. Bu hem ağrının geçmesini hem de yaranın iyileşmesini sağlar.
Lahana Kürü: Kaynamakta olan yarım litre suya 6- 7 adet beyaz lahana yaprağını koyulup, 10 dakika ağzı kapalı olarak hafif ateşte pişirilir. Sabah ve akşam aç ve tok karnına birer su bardağı içilir. Buna toplam 5 gün devam edilir. Bu kür 5 gün uygulandıktan sonra 3 gün ara verilir ve tekrar 5 gün uygulanır. Böylece 10 günlük kür tamamlanmış olur. Toksin atıcı ve bağırsak kanserini önleyici bu 10 günlük kürün, 1 yıl boyunca 3 ya da 4 kez yapılması önerilmektedir. 10 günlük kür için içeceğinizi, her gün taze olarak hazırlayın.
Uyarı: Lahana tüm Turpgiller gibi bedenin iyot emilimini azaltır. Haftada 2-3 kezden çok lahana yiyen kişiler, iyotlu besin ya da iyotlu tuz almayı ihmal etmemelidir, özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde durum böyledir.