28 Aralık 2008 Pazar

Maydonoz



Salata ve yemeklerin süsü maydanozun nerdeyse deva olmadığı dert yok gibi.. A ve C vitamini ile demir, kükürt, fosfor ve mangan elementleri deposu olan maydanoz sindirimi kolaylaştırıyor, böbrek taşlarını düşürüyor, görme gücünü ve anne sütünü artırıyor.


Bir demir deposudur. Genellikle taze yenen maydanozda, kalsiyum, potasyum ve A vitamini vardır. Bir tutam maydanoz, günlük C vitamini ihtiyacının çoğunu karşılar.

Böbrekleri çalıştırarak idrar getirir ve taşları düşürüyor , kan şekerini normal seviyede tutar ve kansere karşı da koruyucudur.


Yatmadan evvel yenildiğinde sabahları tatlı bir nefesle uyanmamızı sağlar.

Anne sütünü artırır.

Vücuttaki zehirli maddeleri dışarı atar.

Görme gücünü artıyor, kaynatılıp içiildiğinde ve cilde bu suyla pansuman yapıldığında sivilcelere iyi geliyor.

Kaynatılan maydanozun suyu gözlere pansuman yapıldığında gözdeki iltihaplanmaları önlüyor ve yanmayı geçiriyor.

Kaynatılıp sirke ile saçlar yıkandığında saçların uzaması ve kuvvetlenmesini sağlıyor..

Nane



Üşüttüğümüz zaman, nane limon karışımını hepimiz denemişizdir. Ya da yakınlarımızdan, sana bir nane lilmon kaynatayım sözünü duymuşuzdur. Nane çok şifalı bire bitki.


Özellikle soğuk algınlıklarında. Ama nenein şifa verdiği tek hastalık soğuk algınlığı değil tabiki. Bakalım nenenin ne faydaları varmış.Naneyi kaynatıp, buharını içinize çekin. Burnunuzun açıldığınıi nezlenizin de kısa sürede geçtiğini göreceksiniz.


Mide ağrısının yanı sıra, yanmadan da şikayetçiyseniz, nane çayı içmenizde fayda var. Nane çayı, mide gazlarını geçirir, midedeki doluluk hissini giderir. Ayrıca hazmı kolaylaştırıcı etkisi vardır. Kuru naneyi sıcak suya atıp, on dakika demlendirdikten sonra nane çayınız hazır olacaktır. Mide asitlerine karşı, ilaç içmek yerine, nane çayı içmek daha sağlıklıdır.


Tabi önemli bir hastalığınız olmadığı konusunda doktordan bilgi aldıktan sonra.

İştah açar.

Sinirleri yatıştırır ve vücuda rahatlık verir.

Strese ve baş ağrısına iyi gelir.

Spazm ve kalp çarpıntısı riskini azaltır.

Ateşi düşürür.

Sindirim sistemi ve mide için çok faydalıdır.

Sindirimi kolaylaştırır.

Gaz söktürücüdür.

Bağırsak kurtlarını düşürmeye yardımcı olur.

Ülsere ve mide yanmasına iyi gelir.

Kusmayı, mide bulantısını ve ağrısını önler.

Grip, bronşit gibi soğuk algınlıklarında ve öksürükte faydalıdır.

Diş ağrısını ve ağız kokusunu giderir.

Anne sütünü arttırır.

Sinirsel iktidarsızlığa iyi gelir.




window.google_render_ad();

Armut


Armut (pirus communis) :

Gülgillerden; çiçekleri beyaz bir ağacın meyvesidir. Armut; suluca yumuşak tatlı ve küçük çekirdeklidir. Rengi sarı ile yeşil arasında değişir.

Ankara, Mustabey, Çengel, Kumla, Bey olmak üzere birçok çeşidi vardır.


Faydası :

Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. İdrarı bollaştırır. Böbrek kum ve taşlarının dökülmesine yardım eder. Yüksek tansiyonu düşürür. Kanı temizler bütün salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir, kabızlığı önler. Sinirleri yatıştırır.


Zihni yorgunluğu giderir. Susuzluğu keser. Tükürük ifrazatını artırır. Hamilelerin kusmalarını azaltır. Hazımsızlığı giderir. Mafsal kireçlenmesi, nikris ve romatizmada faydalıdır. Şeker hastaları da yiyebilir. Midesi zayıf olanların kompostosunu içmeleri tavsiye edilir.


Yemeklerden önce yenecek olursa daha faydalı olur.

Armut


Armut (pirus communis) :

Gülgillerden; çiçekleri beyaz bir ağacın meyvesidir. Armut; suluca yumuşak tatlı ve küçük çekirdeklidir. Rengi sarı ile yeşil arasında değişir.

Ankara, Mustabey, Çengel, Kumla, Bey olmak üzere birçok çeşidi vardır.


Faydası :

Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. İdrarı bollaştırır. Böbrek kum ve taşlarının dökülmesine yardım eder. Yüksek tansiyonu düşürür. Kanı temizler bütün salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir, kabızlığı önler. Sinirleri yatıştırır.


Zihni yorgunluğu giderir. Susuzluğu keser. Tükürük ifrazatını artırır. Hamilelerin kusmalarını azaltır. Hazımsızlığı giderir. Mafsal kireçlenmesi, nikris ve romatizmada faydalıdır. Şeker hastaları da yiyebilir. Midesi zayıf olanların kompostosunu içmeleri tavsiye edilir.


Yemeklerden önce yenecek olursa daha faydalı olur.

Asma


Asma (vitis) :



Asmagiller familyasından tırmanıcı, uzun ömürlü, ağaçsı bir bitkidir.


Mayıs-Haziran ayları arasında çiçek açar. Gövdesi üzerindeki kabuklar zamanla esmerleşip şeritler halinde dökülür.

Çiçekleri küçük, yeşilimsi renktedir. Yapraklarının taban kısmı kalp şeklindedir. Kenarları dişli ve ucu sivridir. Üst yüzleri tüysüz, alt yüzleri ise tüylüdür. Meyvelerine üzüm denir. Kuru veya yaş olarak yenir.


Faydası : Yaprakları ile yapılan ilaçlar kanamayı durdurur. Vücuda kuvvet verir.

Sarılığı keser. İshali durdurur.

Ahududu



Ahududu (ağaççileği) :


Gülgillerden; böğürtlen gibi çalı halinde, dikenli bir bitkidir. Kümeler halindedir. Kendiliğinden yetişir. Meyvesi duta benzer.


Sarımtırak kırmızı portakal renginde, sulu ve güzel kokuludur. Meyvesi toplanıp, kurutulur. Reçel, şurup ve likör yapılır. Meyve olarak da yenir.



Faydası :


Kanı temizler, vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Terletir ve idrar söktürür. Kabızlığı giderir. Vücuda dinçlik verir. Romatizma, mafsal kireçlenmesi, nikris, boğaz, bademcik ve göz iltihaplarında kullanılır. Kansızlık ve veremde çok iyi bir gıdadır. Ateş'i düşürür. Üre ve şeker hastalarına da faydalıdır. Mide ülseri olanların kullanmamaları gerekir.

Ceviz


Yaprakları ve kabuklarıyla hazırlanan ilaçlar kanı temizler, kansızlığı giderir.

İshal ve dizanteriyi keser. Verem ve şeker hastalığında hem besleyici, hem de tedavi edicidir. Saç ve elleri boyamakta da kullanılır.

Bitki bilimcilere göre bol miktarda A, B1, B2, C, E ve K vitaminleri ile Chinon Juglon adlı aktif madde içeren cevizin hem içi, hem ağacının kabukları hem de yaprakları pek çok sağlık sorununa iyi geliyor.

Her sabah kahvaltıda bir miktar ceviz içi yenmesinin zekayı geliştirdiğini belirten uzmanlar, yeşil ceviz meyvelerinin kabukları kaynatılarak içildiğinde erkeklerde cinsel gücü artırdığını belirtti.

Vücudu besleyip güçlendiren cevizin yararlarından bazıları şöyle sıralanıyor:• Nasırlar üzerine konulan ceviz yağı zamanla bunların yok olmasını sağlar.• Taze dalların kabukları ve meyvelerinin kabukları ile karıştırılıp kaynatılarak elde edilen sıvı mideyi kuvvetlendirir.•

Ceviz yapraklarından yapılan çay iştah açar, mideyi kuvvetlendirir, boğaz hastalıklarına iyi gelir.• Bir miktar ceviz yaprağı banyo suyuna karıştırılırsa cilt hastalıklarına iyi gelir.•

Ceviz yaprakları pişirilerek çıbanların üzerine sarılırsa iyileşmesini sağlar.• Ceviz yağı yüz lekelerinin üzerine sürülüp masaj yapılırsa lekeler yok olur.

Ceviz


Yaprakları ve kabuklarıyla hazırlanan ilaçlar kanı temizler, kansızlığı giderir.

İshal ve dizanteriyi keser. Verem ve şeker hastalığında hem besleyici, hem de tedavi edicidir. Saç ve elleri boyamakta da kullanılır.

Bitki bilimcilere göre bol miktarda A, B1, B2, C, E ve K vitaminleri ile Chinon Juglon adlı aktif madde içeren cevizin hem içi, hem ağacının kabukları hem de yaprakları pek çok sağlık sorununa iyi geliyor.

Her sabah kahvaltıda bir miktar ceviz içi yenmesinin zekayı geliştirdiğini belirten uzmanlar, yeşil ceviz meyvelerinin kabukları kaynatılarak içildiğinde erkeklerde cinsel gücü artırdığını belirtti.

Vücudu besleyip güçlendiren cevizin yararlarından bazıları şöyle sıralanıyor:• Nasırlar üzerine konulan ceviz yağı zamanla bunların yok olmasını sağlar.• Taze dalların kabukları ve meyvelerinin kabukları ile karıştırılıp kaynatılarak elde edilen sıvı mideyi kuvvetlendirir.•

Ceviz yapraklarından yapılan çay iştah açar, mideyi kuvvetlendirir, boğaz hastalıklarına iyi gelir.• Bir miktar ceviz yaprağı banyo suyuna karıştırılırsa cilt hastalıklarına iyi gelir.•

Ceviz yaprakları pişirilerek çıbanların üzerine sarılırsa iyileşmesini sağlar.• Ceviz yağı yüz lekelerinin üzerine sürülüp masaj yapılırsa lekeler yok olur.

Kirazın Faydaları

Kiraz, çağımızın hastalığı olan strese iyi geliyor. Menopoz dönemi rahatsızlıklarında faydalıdır. İdrar söktürücü özelliğinden ötürü kiraz böbreklerin dostudur ,vücudu zehirli maddelerden arındırır. Kiraz ürik asit ve ürat tuzlarının vücuttan atılmasını sağlamasından dolayı romatizmal rahatsızlıklara, gut hastalığına, eklem kireçlenmesine ve damar sertliğine iyi gelmektedir.

İçeriğinde bulunan kinik asit sayesinde böbreklerin taş ve kum yapmasını önler ve böbreklerde taş kum varsa zamanla döktürür, ayrıca safra kesesi taşının dökülmesine de yardımcı olur.Kiraz, Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağladığı için dolaylı olarak zayıflamaya da faydalıdır.

Kandaki zararlı maddelerin vücuttan atılmasını ve kanın temizlenmesini Sağlar. Yüzde oluşan sivilcelerin yok edilmesine yardımcı olur. Kiraz suyu yüz ve boyuna sürülürse kırışıklıkları giderir ve kırışık oluşumunu engeller. Karaciğerimizin dostu olan kiraz, hastalıklar, aşırı ilaç tüketimi ve zehirlenmeler sonucu zorlanan karaciğerin yükünü hafifleterek iyileşmesine yardımcı oluyor. İçeriğindeki bol fosfor sayesinde sinirleri kuvvetlendiriyor.

A vitamini kaynağı olmasından ve karoten içermesinden dolayı gözlerin dostudur. Kiraz ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha Faydalıdır.


Kiraz Sapı: Kiraz sapları en çok idrar yolları enfeksiyonları için tercih edilmektedir. Kiraz sapı çayı vücuttaki ödemlerin atılmasında da oldukça etkilidir. Kiraz Sapı idrar söktürücü özelliğiyle de bilinmektedir. Eklem kireçlenmesi ve damar sertliğinin tedavisinde kullanılmaktadır. Kirazın sapları idrar söktürücü olarak kullanıldığı gibi bronşite karşı da kullanılmaktadır.


Kiraz Sapı Nasıl Tüketilir: Gölgede iyice kurutulan kiraz sapları ince ince kıyılıp 1 litre suyun içine bir küçük avuç kiraz sapı konularak hazırlanan demlemeden günde 3-4 fincan içilebilir. Kiraz sapı çayı çayı vücuttaki ödemin atılmasına yardımcı oluyor.

Papatya


Papaya (Carica papaya L.);

yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır. Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir.


Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir. Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır. Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır.


Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır. Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir.


Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.


Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.


Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür. Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.

Papatya


Papaya (Carica papaya L.);

yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır. Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir.


Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir. Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır. Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır.


Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır. Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir.


Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.


Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.


Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür. Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.

papatya

Papaya .(Carica papaya L.); yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır.
Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir. Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir. Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır.
Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır. Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır.
Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir. Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.

Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.

Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür. Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.
Papaya .(Carica papaya L.); yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır.
Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir. Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir. Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır.
Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır. Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır.
Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir. Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.

Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.

Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür. Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.
Papaya .(Carica papaya L.); yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır.
Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir. Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir. Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır.
Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır. Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır.
Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir. Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.

Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.

Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür. Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.
Papaya .(Carica papaya L.); yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır.
Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir. Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir. Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır.
Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır. Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır.
Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir. Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.

Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.

Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür. Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.

Papatya



Papaya (Carica papaya L.); yapraklarını dökmeyen, tropikal bölgelerde yetişen büyük bir çalı veya küçük bir ağaçtır. Meyveleri kavuna benzediği için ona kavun ağacı da denir. Güneşli, sıcak, humuslu ve bol sulu topraklarda yetişir.


Dişi ve erkek papaya bitkileri ayrı ayrı olup (nadiren birlikte); meyve üretmek için her ikisine de ihtiyaç vardır. Meyveleri yaz aylarında iyice olgunlaştıktan sonra toplanır. Bitkinin boyu türlerine göre 1,2 – 3,6 m. arasında olabilir.Olgunlaşmamış papaya meyveleri; bazı ülkelerde (Güney Amerika) sebze olarak pişirilmekte veya salatası yapılmaktadır.


Papaya meyvesi; demir, kalsiyum, potasyum, fosfor mineralleri ile A, B1, B2, C vitaminleri ve karoten (carotene – kansere karşı koruyucu bir madde) açısından oldukça zengindir. Fakat modern kullanımı, içerdiği bu vitamin ve minerallerin yanısıra, meyvelerinde bulunan bol miktardaki proteolitik enzimlerden (Proteinleri eriten ve sindiren enzimler: Papain, Papaya peptidase-A ) kaynaklanmaktadır.


Bu doğal enzimlerden en etkilisi olan papain’ dir. Papain’ e, mide tarafından salgılanan ve proteinleri sindiren-parçalayan enzim olan pepsin’ e benzerliği nedeniyle “Bitkisel Pepsin” adı da verilir. Papaya bitkisi ile ilgili araştırmalar; tropikal bölgelerde yaşayan bazı yerli halkın eti pişirmeden önce bu bitkinin yapraklarına sarmaları ve böylece etin daha iyi pişeceği ve sindirileceği yönündeki inançlarının bazı bilim adamlarının dikkatini çekmesi sonucu başlamıştır. Araştırmalar sonunda eti yumuşatan ve kolayca sindirilmesini sağlayan faktörün yapraklarda ve meyvelerde bulunan papain enzimi olduğu anlaşılmıştır.


Fakat sanılanın aksine meyvelerde yapraklardan daha çok papain enzimi bulunmuştur. Papain, vücudumuzda karbonhidrat ve yağlar gibi diğer bileşikleri de etkileyerek tüm sindirim sistemini olumlu yönde düzenleme yeteneğine de sahiptir. Papaya Enzymes, papain’e ek olarak yine protein sindirici enzimlerden Protaz (protease), Bromelain (Ananas Meyvesinden), yağ sindirimine yardımcı bir enzim olan Lipaz (Lipase) ve karbonhidrat sindirimi için yardımcı bir enzim olan Alfa-Amilaz (Alpha-Amylase) ‘ı da içermektedir.


Tüm bu özellikleri ile Papaya; sindirim sistemi için iyi bir destekleyici, hazmı kolaylaştırıcı, hazımsızlık ve benzeri rahatsızlıkların giderilmesi, yemek sonrası gaz, şişkinlik, mide ekşimesi ve özellikle ülser hastaları (Peptik ülser) için yiyeceklerin midede fazla asit üretimine gerek duyulmadan hızlı bir şekilde sindirimini sağlayan bir bitkisel üründür.

Papaya’ ya ilave edilen nane ve klorofil ise güzel kokulu bir nefes oluşmasına yardımcı olmaktadır.

Alıç


Alıç (Crataegus oxyacantha);10 metreye kadar yükselebilen, dikenli, beyaz veya pembe çiçekli bir ağaçtır. Meyveleri 6-10 mm çapında, 1-3 tohumlu, esmer-kırmızı veya kırmızı renklidir. Hafif ekşimsi lezzetli meyveleri yenilmektedir.


Alıç ağacının yaprak, çiçek ve meyveleri Orta Çağdan beri özellikle kalp destekleyici ve kalp-damar sistemi fonksiyonlarını normalize etmek için kullanılmaktadır. Herbiri, bitkiye çok güçlü antioksidant özellikler veren flavonoid (flavonlar) bileşikleri açısından oldukça zengindir. Alıç, kalp-damar sistemi (cardiovascular system) üzerinde pozitif etkiler gösteren 3 grup ana bileşik içerir. Bu bileşikler; triterpenoid saponinler (triterpenoid saponins), aminler (amines) ve flavonlar (flavonoids) ’ dır.


Alıç’ ın antioksidant etkisi, serbest radikal oluşumunu engelleyerek (inhibe ederek) kalbin tümünü olumlu yönde etkilemektedir. Avrupalı araştırmacılar, bu bitkinin kalp ve beyne olan kan akışını ve kalbin kasılma gücünü artırdığını, kalbi düzensiz atışlara (kalp ritm bozukluğu) karşı koruduğunu ve kan basıncını (tansiyon) dengelediğini göstermişlerdir. Alıç içerisindeki etken maddeler kalp kasları dejenerasyonunda ve koroner damarlardaki daralmalar sonucu gerekli miktarda kanın ve oksijenin kalp kaslarına gönderilememesi durumundaki oksijen yetersizliğine karşı da kalbin korunmasına yardımcı olmaktadır.


Alıç, damarları genişleten bioflavononid’ ler açısından da oldukça zengindir. Bu bileşikler çok güçlü antioksidanlar olup; kalbe oksijen ve kan akışının artmasına yardımcı olurlar. Bu durum kalbin kan deveranı için harcamak zorunda olduğu gücü azaltır ve kalbi rahatlatır.


Ayrıca bioflavonoid maddeler kan damarlarının çeperlerini güçlendirir ve vücudun diğer bölgelerine olan kan akışını da düzenler. Alıç içerisindeki bileşiklerin kolesterolü ve damarlardaki plaket oluşumunu da azalttığı gösterilmiştir. Kalp hareketlerini yatıştırıcı ve düzenleyici olarak, tehlikesizce uzun zaman kullanılabilir.


Alıç, çeşitli kalp ve kan dolaşımı hastalıklarında rahatlıkla kullanılabilecek ender bitkilerden en başta gelenidir. Kalp ritim bozuklukları (arrhythmias), sinirsel kalp çarpıntıları, kalp yetmezliği, ağır enfeksiyon hastalıkları sonrasındaki kalp kasları zafiyeti, kalp krizi sonrası, yüksek kan basıncı, damar sertliği alıç meyvesinin başarıyla kullanılabileceği alanlardır. Alıç, bedendeki sıvı birikimlerinin dışkılanmasını da sağlayabilir.

Ayrıca; sinir sisteminde yatıştırıcı, spazmları azaltıcı, idrar söktürücü etkileri de vardır. Alıç’ ın içerdiği maddelerde vücudda birikme, zehirlilik ve alışkanlık yapma gibi özellikler olmadığından uzun süreli kullanıma uygundur.

Isırgan otu


Isırgan Otu (Urtica diocia / urens); kökünden başlamak üzere, kökü, yaprakları, tohumları bile şifalı olan bir bitkidir. Eski çağlarda da büyük bir saygınlığa sahipti. Albrecht Dürer (1471 - 1528) bir tablosunda, elinde ısırganotu olan bir meleğin Tanrı katına uçusunu canlandırmıstı. İsviçreli botanik bilimci Künzle, bir yazısında, yakıcı özelliği sayesinde (Tüylerde bulunan histamin ve asetilkolin) korunmamış olsaydı, bitkinin kökünün çoktan kurumuş olacağını belirtmişti. Eğer kendini koruyamamış olsaydı, haşarat ve hayvanlar onu çoktan yok etmişlerdi. Büyük ısırgan otu (Urtica diocia L.), çok yıllık ve otsu bir bitkidir, boyu bazen 1 m'yi geçer, yapraklar koyu yesil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Küçük ısırgan otu (Urtica Urens L.), bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Duvar kenarları ve harabeliklerde bol olarak görünür.Her iki türün de yaprakları 2-4 cm uzunlukta, oval veya kalp biçimindedir. Taze iken deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Dızlağan ve dikenli ısırgan isimleriyle de bilinir. Türkiye' de her iki tür de yetişir.


Egzema ve egzemaya eşlik eden baş ağrılarıısırgan otu çayı ile iyileştirileilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzemalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyleştirmek gerekebilir. Isırganotu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırganotu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları, da bitki çayı ile iyileştirilebilirler. Aynı zamanda da dışkılama kolaylıkları sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir. lkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak önemlidir. Sabahları aç karnına, kahvaltıdan yarım saat önce bir bardak ve gün boyunca 1-2 bardak çayı yudumlanarak içilebilir. Bu tür çay kürlerinden sonra kişi kendini anlatılamayacak kadar iyi hissedebilir. Ayrıca bu çayın lezzeti hiç de kötü değildir. Ama duyarlı kişiler, ona biraz papatya veya nane ekleyerek, lezzetini ve kokusunu değiştirebilirler.


Isırganotu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Değerli etken maddeleri (Potasyum tuzları, organik asitler-formik asit, histamin, asetilkolin ve Vitamin C) alabilmek için, çay hazırlanırken, yapraklar yalnızca haşlanır (kaynatılmaz). Isırganotu, koruyucu olarak da günde bir bardak içilebilir. Mikroplu hastalıklarda ve mikrop salgılanan hallerde de bitki çok iyi bir yardımcıdır. Belirli bir yaştan sonra bedendeki demir miktarı azalmaya başlar. Bu nedenle, yorgunluk ve bitkinlik halleri görülür, kişi yaşlandığını düşünmeye başlar ve verimliliği giderek azalır. Işte bu durumlarda, demir içerikli taze ısırgan otu ile çok olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ısırgan otu küründen sonra, kişi kendini çok kısa bir süre içerisinde eskiye oranla çok daha rahat hisseder, enerji ve çalısma gücü geri gelir, dış görünüm olarak da belirgin bir düzelme başlar. Safrakesesi rahatsızlığı ve kansızlık durumlarında da bitki çayı fayda sağlayacaktır. Ödemlerde, ısırganotu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.


Taze ısırganotu yaprak ve kökünün kaynama suyuyla baş yıkanabilir ve saçlar canlanarak, sık bir biçimde büyümeye başlarlar. Her tür saça özellikle iyi gelen ısırganotu tentürünü herkes kullanabilir. Kafa derisi kepeksiz, saçlar sık, yumuşacık ve parlak! Damar tıkanıklıklarında da (baldırlarda), ısırganotu çok büyük yardımlar sağlar. Bu hastalığı çeken bazı kişiler, ağer zaman geçirmeden, ısırganotu kökü ayak banyoları yapacak olurlarsa, olası bir bacak empütasyonundan kurtulabilirler. Her tür kramp, nerden gelirse gelsin, kan dolaşımı bozukluğunun habercisi olabilir. Böyle durumlarda, bitkinin kaynama suyula masaj veya banyo yapmak fayda sağlayacaktır. Bu durum, koroner damarlarının daralması gibi özel durumlarda da geçerlidir. Belden yukarısı banyo küvetine doğru eğilir ve kaynatılmış bitkinin ılık suyuyla kalp bölgesine hafifçe masaj yapılır. Siyatik, lumbago ve kollarda, bacaklarda oluşan sinir iltihaplanmalarında, ağrılı bölgelere, yapraklı taze ısırganotu dalı hafifçe sürülür. Örneğin siyatikte, ayak ekleminden başlamak üzere, dıştan kalçaya kadar ve oradan da bacağın iç tarafından topuğa kadar yavaşca sürülür. Bu iki kere daha yenilenir ve son olarak, kalçadan başlayarak aşağı doğru inilir. Gerektiğinde daha başka bölgelere de aynı biçimde uygulanır. Isırganotunun sebep olduğu kaşıntıyı önlemek için, işlem sonunda o bölgeler pudralanır.


Kullanılan bitki ne kadar taze olursa, şifalı gücü de o kadar fazladır. Kış için bir miktar stok yapmayı da unutmayın ve kurutacağınız bu ısırganları mayıs ve haziran ayının güneşli günlerinde toplamaya dikkat edin. Kendi sağlığınız için bir şeyler yapabildiğinize sevinin! Ama ama en önemlisi sadece ihtiyacınız kadar bitki toplayın. Eğer sadece yaprak ve saplara ihtiyacınız varsa kesinlikle bitkiyi köküyle beraber sökmeyin. Bir bölgedeki tüm bitkileri tamamen koparmayın. Gelecek yıllarda da bitkinin neslini sürdürmesine izin verin!
Kullanım Biçimleri:


Çay Hazırlamak:
Yaprak Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırganotu, orta boy bir su bardagı dolusu kaynar suyla haşlanır , 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay aç karnına veya öğün aralarında tatlandırılmadan içilir. Kokusunu veya tadını rahatsız edici bulanlar çaylarına biraz nane ilave edebilirler.


Kök Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine getirilir, 4-5 dakika kaynadıktan sonra, ateşten indirilip 5-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.
Tohum Çayı: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır, üstü kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, yemeklerden yarım saat önce soğutulmadan içilir.


Isırganotu Tentürü: Ilkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler bol suda iyice yıkanır, elden geldigince ince kıyılır ve bir sisenin bogazına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkacak kadar 35-40 derece etil alkol eklenir, hergün çalkalanarak güneste 14 gün boyunca bekletilir ve süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli siselerde, serin bir yerde yıllarca saklanabilir.


El ve Ayak Banyoları: Iki avuç dolusu yıkanmıs kök, sap ve yaprak, 5 litre soguk suya konularak, 10-12 saat bekletilir ve sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır. Banyo sırasında bitkiler suyun içinde kalabilir. Bu banyo suyu, yeniden ısıtılarak, 2-3 kere daha kullanılabilir.
Saç Yıkamak: 4-5 avuç taze veya kurutulmus yaprak, 5 litre suya koyulur, agır ateste kaynama derecesine kadar ısıtılır, 5 dakika demlendikten sonra süzülür. Kök kullanıldıgında ise, 2 avuç dolusu ince kıyılmıs kök, 10-12 saat soguk suda bekletilir, sonra kaynama derecesine kadar ısıtılır ve demlenmesi için 10 dakika beklendikten sonra süzülür. Bu durumda, saç yıkamak için sodalı sabun gerekir.

Sarımsak


Anavatanı Hindistan olan mutfağımızdan eksik etmediğimiz sarmısağın tarihi insanlık kadar eskidir .Tarihin ilk çağlarında Sümerler’in sarımsağı bildikleri ve ilaç olarak kullandıkları elde edilen arkeolojik kayıtlardan anlaşılıyor. Eski Mısırlılar’ın da sarımsağı yediklerini ve ilaç olarak kullandıklarını biliyoruz. Tarihi kayıtlardan Gizek Piramidi’ni yaptıran firavun Keops’un (IV. Hanedan) inşaat sırasında işçilere bol miktarda sarımsak yedirdiğini öğreniyoruz.
Sarımsağı İsrail oğulları Mısır’dan Filistin’e getirdiler. Oradan Anadolu ve İyonya’ya yayıldı. Bu kıymetli nebat ancak Haclı seferleri sırasında ilk defa Fransa’ya getirildi. Ve Avrupa bu suretle sarımsağı öğrenebildi.

Sarmısak bugün dünyanın her tarafında yetiştirilmektedir.
Boyu 70 cm bulur. Temmuz ve ağustos aylarında çiçek açar.
Sarmısak A,B1 B2,PP ve C vitaminleri ihtiva etmektedir. Bileşiminde ALLİCİN ve DİALLYLDİSULFİD adlı iki aktif bulunmaktadır.

Sarımsaktaki kötü koku ihtiva ettiği kükürtten ileri gelmektedir. Bu kokuyu gidermek için sarmısak yedikten sonra bir avuç maydanoz veya bir kahve tanesi çiğnenir.
Sarımsağın ihtiva ettiği yağ (Oleum allicine ) 1944 senesinde J. Cavallito ve J. Bailey adlı iki bilim adamı tarafından keşfedilmiştir. Bu iki bilim adamı elde ettikleri yağa Allicin (06 H 10 OS 2 ) adını verdiler. Bu yağ öyle kıymetli bir devadır ki ,1 miligramı 15 OE penisilinin aktivitesine eşittir.

Hepimizin aklına geliyor. Maalesef mikroplarla iç içe yaşıyoruz. Yiyecekler kontrolsuz. Gecekondu mahallelerinde kanalizasyonlar yollara akıyor. Buna rağmen salgın hastalıklar meydana gelmiyor. Bunun sebebi sarmısaktır. Bizleri salgın hastalıklardan sarmısak koruyor. Yalnızca mikrobik hastalıklardan mı koruyor? Hayır. Avrupa’da ölüm sebebi olarak 1. ve 2 . sırada olan kanser ve damar hastalıklarına karşı da koruyor.
Bugün dünyada en fazla sarmısak yenen ülkeler ararında Bulgaristan ilk sırada alıyor. Bulgaristan’da kanser ve damar sertliğinden ölenleri sayısı Avrupa’ya nazaran 6-7 misli düşük. Tek sebep var. Sarmısak.

İsveçli çocuklar okula giderken sarmısak yiyor. Zira sarımsağın çocukları çocuk felcine karşı da koruduğu anlaşıldı.

FAYDALARI:
1)Ölümlere sebep olan atardamar kireçlenmesine iyi gelir
2)Yara ve çıbanları iyileştirir.
3)Krampları yok eder.
4)Akciğeri,karaciğeri,Safra kesesini ve kalbi kuvvetlendirir.
5)Bağırsak kurtlarını, diğer parazitleri öldürür.
6)Mide ve bağırsakları dezenfekte eder. Zararlı bakterileri yok eder.
7) İştahı açar.
8)Nezleyi yok eder, nefes borusu rahatsızlıklarına,bronşite çok iyi gelir. Veremliler bilhassa sarımsak yemeleri tavsiye edilir.
9)tansiyonu düşürür.
10)Ateşi düşürür.
11)Bağırsak gazlarını ortadan kaldırır.
12)Grip mikrobunu öldürerek vücudu bu hastalığa karşı korur.
13)İdrar yollarında taş oluşumunu engeller.
14)Kalp adalelerini güçlendirir.
15)Kalbi besleyen kroner damarları genişletir.
16)Cinsel gücü arttırır.
17)İdrar söktürür.
18)Vücudu sivrisinek ve haşerelerden korur.
19)Safra salgısının salınımını arttırır.
20)Kabızlığı önler.
21)saç dökülmesini yavaşlatır.
22)Sesi güzelleştirir.

Lahana


Lahana’ nın, Beyaz lahana, kırmızı lahana ve kara lahana olarak üç çeşidi vardır. Potasyum, kalsiyum, kükürt, demir, bakır ve magnezyum gibi mineraller ve B, C ve E vitaminleri bakımından oldukça zengindir. Bütün bu Vitamin ve minerallerin yanı sıra kanser hücrelerinin çoğalmasını engelleyen karoten isimli bir madde de barındırmaktadır.
Lahananın Faydaları: Vücuttaki mikropları öldürür, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücut direncini arttırır. Meme kanseri, rahim kanseri ve bağırsak kanseri başta olmak üzere kansere karşı koruyucu özelliğe sahiptir. Kansızlığa faydalıdır. Astıma iyi gelir. Öksürüğe va balgama iyi gelir. Doğal afrodizyaktır, cinsel gücü ve isteği arttırıcı özelliğe sahiptir. İdrar söktürücüdür ve kabızlığa iyi gelir. İştah açar. Romatizma ve siyatik ağrılarını azaltır. Çiğ lahana ve lahana suyu başta mide ve bağırsak ülseri olmak üzere ülsere karşı koruyucudur ve iyileştirmeye yardımcı olur. Kandaki şeker miktarını düşürür. Göğüs ucu çatlaklarına iyi gelir. Ses kısıklığını giderir. Sarılık ve safra kesesi rahatsızlıklarında faydalıdır. Uzmanlar, sadece lahana çeşitlerinde bulunan U vitamininin, mide ve bağırsakların iç yüzeyini koruduğunu, oralardaki yaraların iyileşmesini sağladığını da vurgulayarak, bu sebzenin, yaşlanmayı önleyici ve kalp krizine karşı koruyan bir mineral kabul edilen selenyumun kaynağı olduğunu hatırlatıyor. İçeriğindeki antioksidan maddeler sayesinde felç, kalp rahatsızlıkları ve katarakta karşı koruyucu özelliklere sahiptir.
Lahana Nasıl Tüketilir: Lahana Yemeği, turşusu yapılarak çiğ olarak ya da haşlanarak suyu tüketilir. Haşlanmış lahananın suyu nezleye ve öksürüğe faydalıdır. Lahana’ nın tohumları kurt düşürücüdür. Lahana suyu sivilcelere iyi gelir cilde canlılık verir. Lahana kaynatılıp balla tatlandırılarak 1 su bardağı içilirse bronşite iyi gelir. Kara lahana kaynatılıp balla tatlandırılarak içilirse anne sütünü arttırır. Lahana çiğ olarak yenildiğinde içeriğindeki A vitamini sayesinde gözlere iyi gelir, görme gücünü artırır. Yanık ya da böcek sokması durumlarında, iyice ezilen bir lahana yaprağı sorunlu bölgeye koyulur. Bu hem ağrının geçmesini hem de yaranın iyileşmesini sağlar.
Lahana Kürü: Kaynamakta olan yarım litre suya 6- 7 adet beyaz lahana yaprağını koyulup, 10 dakika ağzı kapalı olarak hafif ateşte pişirilir. Sabah ve akşam aç ve tok karnına birer su bardağı içilir. Buna toplam 5 gün devam edilir. Bu kür 5 gün uygulandıktan sonra 3 gün ara verilir ve tekrar 5 gün uygulanır. Böylece 10 günlük kür tamamlanmış olur. Toksin atıcı ve bağırsak kanserini önleyici bu 10 günlük kürün, 1 yıl boyunca 3 ya da 4 kez yapılması önerilmektedir. 10 günlük kür için içeceğinizi, her gün taze olarak hazırlayın.
Uyarı: Lahana tüm Turpgiller gibi bedenin iyot emilimini azaltır. Haftada 2-3 kezden çok lahana yiyen kişiler, iyotlu besin ya da iyotlu tuz almayı ihmal etmemelidir, özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde durum böyledir.